Trump’ın Ticaret Savaşı DTÖ ve Küresel Ticaret İçin Ne Anlama Geliyor?

Blog Finans

Global siyasete alışılmadık bir soluk getiren Trump’ın ekonomi cephesindeki son krizi G-7’de de büyük gündem oluşturmuştu. Global ekonomilerde kılıçların çekildiği bu konuda Edmund A. Walsh Dışişleri Üniversitesi Uluslararası Ticaret Diplomasisi profesörü Marc L. Busch’ın Harvard Business Review’daki makalesinin çevirisini aşağıda ilginize sunuyorum. Keyifli okumalar.

Orijinal makale için tıklayın
Imagecredit: Anonhq


ABD’nin ticaret politikası piyasaların üzerinden silindir gibi geçti. Mart sonu itibariyle, Trump’ın Çin ihracatlarına ilave gümrük vergileri koyabileceğine yönelik haberlerin dolaşmasıyla ABD menkul kıymetler borsası tek günde 700 puan çakıldı. Bu yeni tarifelerin haberleri süresince piyasalardaki volatilite ve belirsizlik bir süre devam etti. Buna karşılık Kanada, Çin, Avrupa, Hindistan ve Meksika’nın ABD’ye karşı bir misilleme yapması bekleniyor.

Aslında şu anda ortalığı kasıp kavuran 2 grup tarife söz konusu. İlki, ABD başkanına ulusal güvenlik kapsamında ABD endüstrisini koruma yetkisi veren 1962 yılı Ticaret Kanunu’ndaki bir hüküm olan Bölüm 232 kapsamındaki çelik ve alüminyum üzerine. İkincisiyse Çin ihraç mallarına karşı 1974 Ticaret Kanunu’nun Bölüm 301’inden tetiklenen ve on yıllardır kullanılmayan tek taraflı bir önlem. Birlikte ele alındığında, bu iki tarife işleri karıştırmış, içeride ve dışarıda belirsizlik yaratmış ve Washington’ın serbest ticarete bağlılığına şüphe tohumları ekmiştir.

Küresel ekonomi henüz bir kaosa sürüklenmiş değil. Bunun en büyük nedeni esas oyuncuların gazete manşetlerinde ifade edildiğinden daha da sıkıntılı bir durumda olmalarıdır. Aslında geniş ölçekli misilleme tehditlerine rağmen, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) üye ülkelerin hangi konuda neler yapabileceklerini ciddi biçimde sınırlamış durumda. Diğer bir deyişle, DTÖ’nün yasal disiplini, olayları göründüğünden daha da öngörülebilir yapmaktadır. Neden derseniz;

Başkan Trump, ABD’nin çelik ve alüminyum üreticilerini korumak için Bölüm 232 altında ulusal güvenlik konusunu devreye aldı. Buna inandırması biraz zor, çünkü ABD çelik ve alüminyum ithalatının büyük bir çoğunluğunu müttefiklerinden yapmaktadır. ABD bunun yerine yerel endüstriye ciddi biçimde zarar veren ithalatları engelleyecek bir korunma maddesi (safeguard) koyabilirdi ve bunun sonuçları ilgili tarifelerce işlem yapan ülkelere kadar uzanırdı. Şu an Çin, Avrupa ve diğer şikayetçi ülkelerin DTÖ’de yaptığı şeyse Trump’ın Bölüm 232’sini bir korunma maddesi olarak yeniden tanımlatarak misilleme tarifelerle tazmin etmektir. Buna cevaben, bu misilleme tarifelerin tutarına rağmen ABD bu yeniden tanımlamaya karşı meydan okuyacaktır.

Bu savaştaki daha büyük bir endişeyse ABD’nin Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT)’nın 21. Fıkrası olan “Güvenlik Muafiyetleri”ni yürürlüğe koyarak Bölüm 232’yi savunmasıdır. 1947’de GATT’yi hazırlayan kurul (DTÖ’nün selefi), üye ülkelere ulusal güvenlikleri söz konusu olduğunda kendi serbest ticaret zorunluluklarının dışına çıkabilecekleri bir açık kapı bıraktı. Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi sonrasında Avustralya, Kanada, Avrupa Birliği ve ABD’nin Rusya’ya uyguladığı yaptırımlara karşılık Rusya’yı DTÖ’de bu konuda bir dava açmasını engelleyen şey de buydu. Eğer DTÖ “Güvenlik Muafiyetleri” konusunda Trump’a “hayır” derse, bu konu Washington’ın “ulusal güvenlik” tanımlama yetkisinin yok sayılması anlamına kadar gidebilir. İşte bu nedenle, GATT – Fıkra 21’in büyük önem taşıdığı Rusya ve Ukrayna’nın karşı karşıya geldiği gibi bir başka DTÖ ihtilafında ABD (Ukrayna’nın ulusal güvenliği bağlamında) “Bu yardım talebinin yeniden değerlendirilmesi veya bu anlaşmazlıktaki iddiaların araştırılması için DTÖ paneli kurmanın temeli yoktur.” demiştir.

Diğer taraftan, eğer DTÖ Trump’a “evet” derse, ulusal güvenlik kisvesi altında korumacılığı teşvik etmiş olacaktır. Örneğin Hindistan, bu mantığın ne kadar daha zorlanabileceğini görmek için sabırsızlanmaktadır ve bir DTÖ panelinde en ön sıraya oturup ABD’ye karşı açacağı davaları dosyalıyor olacaktır.

Kötü örnekler kötü emsal kanunları yapar. GATT Fıkra 21’de bir emsal karar yoktur. Trump’ın genelde müttefiklerini vuracak olan Bölüm 232 tarifeleri, DTÖ’nün ilk tecrübesini yaşadığı böyle bir konuda bir anlaşmazlık halini almamalıdır.

Şikayetçi taraflar de aynı şekilde çok dikkatli adımlar atmalılar. Şikayetçi tarafların misilleme tehditleri, Trump’ın Bölüm 232 tarifesini “korunma” olarak yeniden yorumlamasına dayandırılmıştır. Bu yaratıcı bir fikir, ancak buna DTÖ karar verecektir. Tek yönlü davranmak DTÖ kanunlarıyla çelişir ve ironik bir biçimde Çin’in ABD’ye karşı olan diğer DTÖ davasının altını kazabilir: Bölüm 301 tarifeleri.

Bu aslında Avrupa’nın 1990’da şikayetçi olduğu bir DTÖ anlaşmazlığının ikinciye tekrarlanmasıdır. O zamanlarda da sorunun merkezi aynı şimdiki gibi, bir ticari partnere isnat edilen suçların yargılamasını DTÖ üyesi bir ülke mi yapar, yoksa DTÖ’mü yapar tartışmasıydı. ABD, 2000 yılında Bölüm 301’in devrilmesini engellemek için, böyle bir durumda cezai tarifeler uygulanmadan önce DTÖ’nün yargılamasını beklemeyi kabul etti. Çin’in bugün yaşadığı sıkıntı, ABD’nin bu sözünü yerine getirmemesidir. Dahası ABD Çin’in bu görüşüne olumlu bakmaktadır. Mart ayı sonunda, Washington Çin’e karşı fikri mülkiyet hakkında sessiz sedasız bir uyuşmazlık davası açtı ki bu konu teorik olarak DTÖ’nün hükmünü bekleyebilirdi. Eğer ABD beklemezse, diğer ülkeler de kendi tek taraflı tarifelerini hazırlayarak kurala dayalı küresel ekonomiyi durma noktasına getirecektir.

Şu an küresel ekonomideki büyük oyuncuların bu işin içinden çıkabilmeleri için müzakereden başka bir çıkış yolları bulunmamakta. Bazıları Trump’ın planının en başından beri tarafları müzakereye mecbur bırakmak olduğunu söylüyor. Eğer konu buysa, bunun daha az riskli yolları da var. Örneğin çelik konusu birkaç yılda bir sorun çıkartır. Bunun en büyük nedeni de hiçbir ülkenin sıkıntılı ihracatlar için açık olan son pazar olmak istememesidir. Bu sorunun belirtilerini tanımlamaktan ziyade, sorunu ele alan bir çerçeve anlaşması politik olarak kazanan bir adım olacaktır. Aynı şekilde, Bölüm 301 tarifeleri ticaretten ziyade yatırım konusundaki gerginlikleri ele almakta kullanılmaktadır. Trump ABD – Çin arasında tek taraflı yatırım antlaşmasını (Bilateral Investment Treaty – BIT) yeniden başlatsa iyi edecektir çünkü zaten Trump’ın zorunlu teknoloji transferi gibi konular üzerindeki kaygıları 2012 Model U.S. BIT’te ele alınmış durumdadır.

Günümüzde yaşadığımız ticari gerginlikler bize küresel ekonominin sınırsız olmadığını keskin bir biçimde hatırlatmaktadır. İyi haber ise, DTÖ’nün yasal disiplini çalışmaktadır. İşte bu yüzden tüm bu “ticaret savaşları” konuşmaları ortamında, küresel ekonomi 1930’lardaki durumuna gelmemiştir.

 

Marc L. Busch, Edmund A. Walsh Dışişleri Üniversitesi Uluslararası Ticaret Diplomasisi’nde ve Georgetown Üniversitesi İşletme Yönetimi’nde profesördür. Aynı zamanda ABD Ticaret Bakanlığı’na ve ABD Ticari Temsilciliği’ne raporlama yapan karma bir kuruluş olan Standart ve Teknik Ticaret Engelleri (ITAC-16) ve Endüstri Ticaret Danışmanlık Komitesi üyesidir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.