- Avrupa borsaları AP seçimlerinde AB yanlılarının güçlerini koruması sonrasında güçlendi. Sağ yükselişte ama AB yanlıları halen çoğunlukta.
- TCMB’nin döviz mevduatta zorunlu karşılığı artırması: Dövizden caydırma planı. Piyasaya etkisi pek olmayacak ama dövizden caydırıcı bir etken olacak. Bu gibi tek başına pek bir etkisi olmayan birden fazla küçük düzenleme yapılarak gelecekte kullanmak üzere piyasada bir kurallar dizisi oluşturuluyor. Döviz mevduatta zorunlu karşılık 200 baz puan artışla TCMB’ye 4,2 milyar USD döviz girdisi olacak. Brüt rezervler artacak ama net rezerv değişmeyecek.
- BDDK TL mevduatın özendirilmesi için çağrıda bulundu. TL’nin maliyeti yüksek?? Bu da TL’nin değeri için bir miktar destek sağlayacak.
- Zorunlu karşılık aksiyonu sonrasında bankalar muhabir bankalarda tuttukları dövizlerden bir miktar Türkiye’ye getirebilirler??
- Türkiye’de mevduatın %55’i döviz. Kamu borcu da ilk defa %50’in üzerinde döviz haline geldi. Kamu borcu çok küçük, ama gösterge olarak dolarizasyon görünüyor, rahatsız edici. Türkiye’nin kamu borcu 1,2 Trilyon USD.
- Zorunlu karşılık sonucu bankaların karı düşecek, bir banka yöneticisiyle görüşüldüğüne göre marjlarından %1 düşüş olacak.
- BES mevduatlarında standart fonlardaki mevduat %35. Buradan hisse senedine yönlendirme yapılacak.
- Faizlerin düşük olması, kredi maliyetlerinin düşmesi isteniyor, döviz kurlarının düşmesi isteniyor, mevduat TL tutulsun isteniyor ama mali politikayla para politikası arasında tutarsızlık var. Bu nedenle döviz düştüğü yerden geri yükseliyor, faizler de öyle. Piyasa spekülatif hale geliyor.
- Gönüllü BES tarafında fon 10 milyar TL. %25’i hazine bonosunda değerlendirilecek. Orta ve uzun vadeli kağıt faizleri çok yüksek. Kısa vadeli kağıtların getirisi %25’ten düşük. Repodan çok da düşük değil.
- Standart fonlar 5,4 milyar TL, Katılım fonları 1,8 milyar TL toplamda 7,2 milyar TL. Hisse senedine yönlendirilecek %25’lik kısım ama buradaki insanlar risk almak istiyorlar mı, bilemeyiz. Bugün %25’i kaydırılırken yarın %50 olabilir mi bilemeyiz. Tüm gemi repoya yüklenmiş durumda, repo da yükseliyor. Vatandaşta bir kayıp olmayacaktır muhtemelen. BES’teki getiriler halk tarafında da düşük bulunuyor.
Günün sonunda ekonomideki tartışmanın özü şu;
Atılan adımlar ve alınan sonuçlar arasında boşluklar var ve piyasa da bundan yararlanıyor. Rüzgar Türkiye lehine de olabilir aleyhine de olabilir, faizler yüksek çünkü.
Zorunlu karşılıklar aksiyonu gibi 10 tane küçük aksiyon yerine 2-3 uzun vadeli aksiyon alınsa daha verimli sonuçlar alınabilir. Bu şekilde piyasa üzerinde kontrolcülük algısı oluşuyor. Yabancı sosyal medya hesaplarında da bu aksiyonlar kontrolcülük olarak yorumlanmış. Kontrol temelli bir senaryo algısıyla baş edemeyebiliriz.
Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanı Naci Ağbal’ın açıklamasına göre 2020 itibariyle program bütçeye geçilecek.
https://www.bloomberght.com/agbal-program-butce-sistemine-geciyoruz-2221918
BloombergHT haberi 27 Mayıs 2019 Pazartesi, 11:34
Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanı Naci Ağbal, İstanbul’da düzenlenen UNDP toplantısı sonrası Bloomberg HT’den Ceren Dilekçi’nin sorularını yanıtladı.
Ağbal, 2020 yılında program bütçe sistemine geçileceğini söyledi.
Mevcut bütçe sisteminde paranın hangi amaçla harcandığının görülemediğini kaydeden Ağbal, konuya ilişkin şunları söyledi: “Program bütçe, parayı nerede harcadığınızı değil, hangi amaçla harcadığınızı ortaya koyuyor. Ulaştırmaya mı, sağlığa mı, işsizlikle mücadeleyi mi harcıyorsunuz. Bütçede şeffaflık, hesap verilebilirlik artmış olacak. Meclis’te bütçenin gerçekte hangi amaçlarla kullanıldığı noktasında daha sağlıklı tartışmalar olacak. Devletin kamu kaynaklarını dağıtırken nelere öncelik verdiği ortaya çıkacak. Kamuoyunun bütçe hakkındaki bilgilenme düzeyi artacak. Bütçeyi sunarken hangi programlara ne kadar para harcadığımızı söyleyeceğiz.”
Yaklaşık 65-70 civarında program, 250 civarında alt program üretildiğini bildiren Ağbal, “Bunlar tamamen uluslararası iyi uygulama örnekleriyle uyumlu ve bu program yapısını tüm kamu kurumlarıyla çalışarak bu noktaya getirdik. 2020 yılı bütçesini bu yapıyla sunmak istiyoruz. Kamu kaynaklarını kullanma noktasında verimliliği arttıracak, kaynakların daha doğru yerlere kanalize edilmesine yardımcı olacak” diye konuştu.
Dünyadaki bütçe modellerinin en iyisi bu. Şeffaflık sağlıyor. Normalde hazinenin ne kadar nakdi var vs gibi verileri görebiliyorsunuz TCMB’den, ama asıl miktarı tahakkuk sonrası görebiliyorsunuz. 2019 bütçemiz ilk 4 ayda %55 gerçekleşme yaptı, büyük bir açık geliyor. Bu yılki açıklar nasıl kapanır bunu düşünmeliyiz. Bunun ışığında 2020 bütçesi uygulanabilir mi bakmak lazım ama açıklama olumlu bulundu.
2022 İstanbul finans merkezi hayata geçecek. https://www.haberturk.com/istanbul-finans-merkezi-ni-2022-nin-baslarinda-acmayi-hedefliyoruz-2476840-ekonomi#
“İstanbul Finans Merkezi’ni 2022’de açmayı hedefliyoruz” 27.05.2019 – 11:34
Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi Başkanı Prof. Dr. Göksel Aşan, İstanbul’u finansal hub haline getirmek istediklerini belirterek, “İstanbul Finans Merkezi’ni 2022’nin başlarında açmayı hedefliyoruz.” dedi
AA Finans Masası’na konuk olan Aşan, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişle beraber kurulan ofislerin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hangi alanlara yoğunlaşacağının işaretini verdiğini söyledi.
Ofislerin kamuda çok alışık olunmayan özerk bir yapısı olduğunu belirten Aşan, “Bunun tek sebebi de bürokrasinin içinde kalınmasın, hızlı kararlar alınabilsin diye. Cumhurbaşkanımız tarafından Finans Ofisi’ne verilmiş bazı görevler var. Türkiye’de temel hedef finans kesiminde derinliğin sağlanabilmesi. Bunda da en kritik alan bankacılık sektörü. Bankacılık sektörünün ağırlığının azaltılması. Bunu söyleyince yanlış anlaşılıyor. Bankacılık sektörünü küçültmek gibi bir niyetimiz yok. Sektörü büyütelim, bankacılık dışı sektörü daha çok büyütelim. Böylece oran olarak gelişmiş ülkelere yakın bir yere doğru gidebilelim. Bizde bankacılığın payı yaklaşık yüzde 90, bankacılık dışı sektörün payı yüzde 10 civarındadır. ABD’yi ekstrem bir durum olduğu için dışarıda bırakırsak, Avrupa’da oran yarı yarıyadır.” ifadelerini kullandı.
Aşan, Finans Ofisi’nin finansal sektörün derinleştirilmesi konusunu daha hızlandırmayı, alternatif finansal alanların oluşturulmasını ve geliştirilmesini hedeflediğine dikkati çekti.
İstanbul Finans Merkezi’nin hayata geçirilmesi (İFM) ile bankacılık ve finans sektörüyle ilgili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a belli periyotlarla raporlama yapmanın Ofisin diğer görevleri arasında olduğunu dile getiren Aşan, İFM projesiyle ilgili son duruma ilişkin şunları kaydetti:
“İstanbul Finans Merkezi aslında Cumhurbaşkanımızın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı görevi sırasındaki bir rüyasıdır diyebiliriz. Bir şehir bu kadar büyüyünce hizmet sektörü kaçınılmaz olarak öne çıkıyor. Hizmet sektörünün en önemli ayağı da finans sektörü. Dünyada finans merkezi olmayı hak eden birkaç şehir varsa bir tanesi İstanbul’dur. İFM, 2009 yılında ete kemiğe bürünen bir proje haline geldi. 2012-2013 yılında inşaatlar başlıyor. Cumhurbaşkanımız defalarca bunun bir gayrimenkul projesi olmadığını vurguluyor. Geçmişten bu yana İFM Projesi’nde bir aksaklık olmuş, inşaatlar çok hızlı ilerleyememiş, hedeflenen tarihin gerisindeyiz. Bu görevi o nedenle Finans Ofisi’ne verdi. Temel amaç, bürokratik tarafta bu projeye engel oluşturabilecek unsurlar varsa onları halletmek. Bu projeye hız vermeyi amaçlıyoruz.
İnşaat tarafı ilerleyecek, orada bir takım sorunlar olmuş elbette ama 1-2 ay içerisinde çok hızlı bir şekilde orası başlayacak. Burada asıl mesele İstanbul’un finans merkezi olması. İstanbul’u global bir finans merkezi haline getirmek için çalışmalarımız sürüyor. Göreve gelir gelmez ilk girişimimizi İFM’yi dünyaya anlatmakla başladık. İFM’nin nasıl bir finans merkezi olacağını dünyaya anlatmak için, bu işte uzman dünyada finans merkezleri sıralamasını yapan bir firmayı Londra’da ziyaret ettik. Onlarla ön anlaşma yaptık. Firma, bize rapor hazırlayacak ve dış algıyı yönetme konusunda danışmanlık verecek.”
“İFM’Yİ BANKACILIK DIŞI FİNANSAL SEKTÖRLERLE DOLDURMAMIZ LAZIM”
Göksel Aşan, sermaye piyasalarının derinleşmesiyle İstanbul’un finans merkezi olmaya yakınlaşacağını ifade etti.
Aslında bütün meselenin bu olduğunu söyleyen Aşan, finans sektörünü büyütmenin yurt içi tasarruflara pek mümkün olmayacağını, dolayısıyla dış tasarrufların Türkiye’ye çekilmesi gerektiğini dile getirdi.
Aşan, haritada Türkiye’nin etrafında 1.500-2.000 kilometre çapında bir daire çizildiğinde içeride bir tane finans merkezi (Dubai) kaldığını belirtti.
İstanbul’un finans merkezi için önemli bir aday olduğunu ve bunun çok hızlı bir şekilde yapabileceklerini kaydeden Aşan, “İstanbul’u finansal hub haline getirmek istiyoruz. Bunun için yasal mevzuatı, altyapı çalışmaları var. Bir taraftan bunlar ilgili bakanlık tarafından yürütülüyor. Sadece Türkiye’deki finans piyasasıyla global finans merkezi olmaz. Londra, sadece İngilizlerin tasarrufları ile finans merkezi olmuş değil, bütün dünyanın tasarruflarını toplayabiliyor.” değerlendirmelerini yaptı.
Prof. Dr. Göksel Aşan, İstanbul Finans Merkezi’ni (İFM) 2022’nin başlarında açmayı hedeflediklerini aktararak, “Taşınmalar ne kadar sürer onu bilmiyorum ama kurumlara ‘gelin yerleşin’ diyebilecek durumda olacağız. Tabii bu ciddi bir hız gerektiriyor.” dedi.
İFM bünyesinde hangi kurumların yer alacağı hakkında da bilgi veren Aşan, şöyle devam etti:
“Halkbank, Ziraat Bankası ve VakıfBank gibi kamu bankaları oradalar. Sermaye Piyasası Kurumu (SPK) ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) orada, sigortacılık büyük bir olasılıkla yanına eklenecek. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının (TCMB) da tamamı mı gelir yoksa operasyon birimleri mi gelir belli değil ama TCMB’nin de orada bir binası olacak. Tahkim gibi birtakım hukuksal yapıları da oraya taşıyacağız. Benim kanaatim şöyle, bu kadar bankanın yeteceğini düşünüyorum. İş Bankası’nın da orada binası var zaten. Hani hep diyoruz, ‘Bankacılık sektörünün payını biraz azaltıp, diğer sektörlerin payını genişletmek lazım’ diye. Bunun bir örneği İFM olmalı. Bu kadar banka buraya yeter. Bizim orayı bankacılık dışı finansal sektörle doldurmamız lazım. Altyapıyı da ona göre oluşturuyoruz zaten. Mümkün olduğunca yabancı yatırımları, firmaları ve finansal kuruluşları buraya çekmemiz lazım.”
“İFM’DE YER ALMAK İÇİN ORTA DOĞU’DAN CİDDİ İLGİ VAR”
Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi Başkanı Prof. Dr. Göksel Aşan, İFM’ye geçiş kapsamında birtakım teşvik mekanizmasının da uygulanacağından bahsederek, uygun bir teşvik yöntemi seçileceğini, ancak tamamen Anglosakson hukukunun yerleştirilmesi gibi bir durumun olmayacağını vurguladı.
İFM’de yer almak için Orta Doğu’dan ciddi bir ilgi olduğunu belirterek Aşan, “Orta Doğu’daki ilgi biraz ileri düzeyde, finans merkezini yapmak bile istiyorlar. Bunu yapmayacağız, işimizi bitirip onları orada misafir edeceğiz. Londra’dan Citi UK, ki onlar çeşitli özerk belediye yapısı gibi yapıdır. Onlar çok ilgileniyor. Onlar gelip ortaklık yapma peşindeler. Ortaklı olursa oradakilerden bir kısmı buraya gelebilir. Ama benim niyetim buraya yabancı banka getirmek değil, öyle bir planım yok. Burayı biraz 10-15 yıl sonrasının finans merkezi gibi tasarlamak lazım. Şunu kabul etmek lazım ilk treni kaçırdık, onun peşinden gidebiliriz, treni arkadan yakalayabiliriz ama bizim bundan sonraki trenin nereye gideceğini anlayıp onu yapmamız lazım. Biraz onun çabasındayız.” ifadelerini kullandı.
“İSTANBUL FİNANS MERKEZİ’Nİ FİNTEKLERLE DOLDURMAK İSTİYORUZ”
Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi Başkanı Prof. Dr. Göksel Aşan, “İstanbul Finans Merkezi’nin bir ayağını İslami Finans Merkezi olarak koyduk ikinci ayak da finteklerdir. Biz orayı bankalarla doldurmak istemiyoruz aslına bakarsanız oranın çok büyük bir kısmını finteklerle doldurmak istiyoruz. Çünkü 10-15 yıl sonraki tren (kaçırılmaması gereken) bunlar olacak.” dedi.
AA Finans Masası’na konuk olan Aşan, İslami Finans (faizsiz finans) ve İnsani Finans alanında Türkiye’nin hak ettiği yerde olmadığını, bunun kendilerini üzdüğünü söyledi.
Aşan, İnsani Finans kavramının içinin doldurulmasıyla literatüre yeni şeyler kazandırmış olacaklarını aktararak, “Böyle bir konumda, böyle bir coğrafyada, Müslüman bir ülke olarak dünyada faizsiz bankacılıktaki payımız yüzde 1 bile değil. Kendi içimizde bile faizsiz finansın payı yüzde 5’in biraz üzerinde. Bu alanda çok hızlı bir şekilde yol almamız lazım. Burada çok ciddi fırsatlar var ve bunları değerlendirmemiz gerek. İslami finans alanındaki sermayenin çok önemli bir kısmını buraya çekebiliriz.” diye konuştu.
Dünyada şu anda çok ciddi bir dönüşüm olduğunu, bunun farklı safların oluşmasını beraberinde getirdiğini vurgulayan Aşan, bu durumun birtakım endişelere yol açtığını kaydetti.
Aşan, Orta Doğu ülkelerinde sunulan benzer hizmet ve fırsatların Türkiye’ye taşınması halinde, İslami Finans alanındaki sermayenin önemli bir kısmının Türkiye’ye getirilebileceği kanaatinde olduğunu dile getirdi.
Burada sektöre de çok iş düştüğünü vurgulayan Aşan, şunları ifade etti:
“Biz de bakanlığımız da sektörün önünü açmak için her türlü yardımı yapmaya hazırız ama onların da birtakım girişimleri yapmaları lazım. Bu alanda çok hızlı yol almamız lazım. Burada iş birlikleri ne olabilir diye baktığımızda Malezya çok önemli bir ülke bu alanda. Malezya, İslami sermayede şu anda hacim olarak Londra’yı da geçti. Katar yeni bir finans merkezi yaptı, onlar iş birliğine yakın gibi duruyor. Ben açıkçası çok optimist olabilirim ama bunlardan yeni bir sentez çıkabileceği kanaatindeyim. Açıkçası Londra gibi bir yerin bu alanda üstünlüğü elinde tutmasını kabul edemiyorum, yediremiyorum. Kuveyt, Malezya, Katar ve biz stratejik iş birliğine gidebilirsek çok önemli katkısı olacaktır. Bununla ilgili adımlar da atıyoruz. Akademik taraftan başladık ve haziran sonunda bir konferans yapacağız.”
“ANA HEDEFİMİZ ASYA”
Prof. Dr. Göksel Aşan, Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi olarak ekonomi politikalarına dair fikir yürütmenin kendi alanları olmadığını, ancak finansal derinliğin sağlanması için gerekli politika önerilerinde bulunacaklarını söyledi.
Yabancılarla görüşme konusunda öncelikle İstanbul Finans Merkezi’nin tanıtımını ele alacaklarını aktaran Aşan, “Dünya Bankası ile İslami Finans tarafında bir takım iş birliklerimiz var. Onunla ilgili görüşmeleri sürdürüyoruz. Onlarla belki yeni bir projeye girişeceğiz.” dedi.
Aşan, Türkiye’nin genç nüfusundan dolayı tasarruf konusunda avantajlı bir ülke olmadığını belirterek, şöyle devam etti:
“Ülkemizin yaş ortalaması 31,5 civarında. Bu yaşlarda ciddi tasarruf miktarları olmuyor. Bu nedenle biz daha uzun süre iç tasarrufların yetmediği bir yapıyla devam edeceğiz. Dış tasarruf kullanma ihtiyacımız elbette olacak. Buradaki temel mesele bunu çeşitlendirmek. Dış kaynağın tamamını ya da çok büyük bir kısmını belli yerlerden aldığınızda, oralarda sıkıntı yaşanırsa ciddi etkileri oluyor. Bu noktada Asya bizim için çok kritik, orayla bu tür finansal ilişkileri geliştirmemiz lazım. Asya’daki inanılmaz büyüklüğe ulaşmış tasarrufun bir kısmını Türkiye’ye çekebilir ve orada çeşitlendirme yapabilirsek, dış kaynaklar konusunda ortaya çıkabilecek problemler bizi daha az etkileyecek. Sadece finansal araçların çeşitlendirmesi değil, coğrafya anlamında finansal yelpazenin geliştirilmesi de önemli.”
Gelecek dönemde finansal kaynak açısından ülke çeşitlendirmesi kapsamında çalışmalar yapacaklarından bahseden Aşan, “Haziran sonu gibi Hong Kong, Japonya ve Şanghay’ı ziyaret edeceğiz. Bu ülkeler çok hazırlar aslında finansal iş birliğe. Özellikle Çin, kendi para birimi cinsinden ticarete çok yatkın. Burada ciddi bir fırsat olabilir onu değerlendirmemiz lazım. Biz de zaten ticarette yerli para vurgusunu yapıyoruz. Başlangıç olursa, Çin’le ticaretimizde yerli para kullanımına da geçebiliriz. Bunlar uzun soluklu işler ama bir yerden de başlamamız lazım. Ana hedefimiz Asya olacak.” ifadelerini kullandı.
“DOĞRUDAN YABANCI SERMAYE HAREKETLİLİĞİNDE BÜTÜN DÜNYADA AZALMA VAR”
Göksel Aşan, doğrudan yabancı sermaye yatırımı konusuna da değindi. Bu konunun özellikle hem bakanlık hem de Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi sorumluluğunda olduğunu dile getiren Aşan, “Bir yatırım ajansımız vardı ve bu yeni kararnameyle birlikte o da ofise dönüştürüldü. Onlar gerçekten çok yoğun çalışıyorlar. Zaten birikimleri var, o birikimi bir şekilde sürdürüyorlar.” diye konuştu.
Doğrudan yabancı sermaye hareketliliğinde küresel anlamda bir düşüş yaşandığına dikkati çeken Aşan, “Bunun birçok sebebi var ama bir sebebi malum bu Trump ile başlayan ama bence Trump’la başlamadı, zaten başlayacaktı, Trump da bu yüzden burada… Bence bu içine kapanma ve biraz da devletlerin güçlenmesi hikayesi. Bundan 15-20 sene önce dünyayı artık devletlerin değil uluslararası şirketlerin yöneteceği konuşuluyordu. Ama bugüne geldiğimizde dünyayı devletler yönetiyor ve belli ki çok uzun süre dünyayı devletler yönetecek. O açıdan beklenen o dönüşüm gerçekleşmediği için bu sermaye hareketlerini biraz kısıtlıyor.” ifadelerini kullandı.
İkinci sebep olarak da özellikle robotik meselesinin önemli olduğuna dikkati çeken Aşan, şunları söyledi:
“Robotiğin maliyetleri çok aşağıya çekmesi, çok daha az iş gücüyle benzer üretimi yapmayı sağlaması, birçok büyük firmanın kendi merkezlerine geri dönmelerine de yol açtı. Daha önce üretim koşulları iyi, ‘ucuza şu var, bu var’ diye gidilen yerlerde artık emek zaten üretimin maliyetinin neredeyse yüzde 3’üne 5’ine düşünce oralarda kalmanın çok bir anlamı kalmadı. Bazı firmalar kendi merkezlerine dönmeye başladılar. Belki bu biraz vakit alacak ama gerçekten tersine bir süreç görebiliriz. Doğrudan yabancı sermaye yatırımının çekilmesi noktasında bu anlamda bazı zorluklar var ama yine uğraşmak lazım, uğraşıyoruz da. Burada bir şeyi de hemen söyleyelim. Aslında etrafta Türkiye’ye gelmek isteyen ciddi bir sermaye de var fakat bizi bazen onları cezbedecek araçları çıkartmakta zorlanıyoruz ya da biraz belki başarısız oluyoruz, geri kalıyoruz. Ve o zaman da geriye bir tek gayrimenkul kalıyor. Sermaye piyasalarının derinleştirilmesi burada o kadar kritik ki onları cezbedebilecek kalıcı sürdürülebilir finansal araçları ortaya çıkarmamız o kadar kritik ki o zaman bunları çok daha kolay getirebileceğiz. İnşallah bu alanda çok hızlı atılımlar olacak.”
“FİNTEK GİRİŞİMLERİNİN ÖNÜNÜ AÇMAK ZORUNDAYIZ”
Göksel Aşan, sermaye piyasalarındaki teknolojik gelişmelere ve finteklerin önemine ilişkin ise şunları kaydetti:
“İstanbul Finans Merkezi’nin bir ayağını İslami Finans Merkezi olarak koyduk ikinci ayak da finteklerdir. Biz orayı bankalarla doldurmak istemiyoruz aslına bakarsanız oranın çok büyük bir kısmını finteklerle doldurmak istiyoruz. Çünkü 10-15 yıl sonraki tren (kaçırılmaması gereken) bunlar olacak. Ve aslında öyle fırsatlar sunan bir alandan da bahsediyoruz ki çok büyük bir birikim gerektirmiyor. Yani milyarlarca dolarınız olması gerektiği alanlar değil bunlar. Çok küçük yatırımlarla maliyetlerle öyle araçlar oluşturabiliyorsunuz ki özellikle bu fintek meselesinde. Benzer bir süreç şu anda finansta gerçekleşiyor. Biz mümkün olduğunca çok fintek girişiminin önünü açmak zorundayız hatta sadece önünü açmak değil destek de vermek zorundayız. Bunlar binlerce olabilir. Bunların 900 tanesi başarısız olsa, 50’si elense, 50’si size kalsa, o 50 taneyle dünyayı değiştirirsiniz. Böyle bir alandan bahsediyoruz.”
Dijitalleşmenin finans ve bankacılık sisteminde gittikçe önemini artırdığını vurgulayan Prof. Dr. Aşan, “Bankacılık sisteminin bu haliyle bir geleceği olduğunu düşünmüyorum. Çok büyük bir dönüşüm gerçekleşecek inşallah orada. Bizim bankacılık sektörümüz bu dönüşümün ortağı olmayı tercih ederler, çok da isabetli bir şey yaparlar. Zaten var gerçekten, bazı bankalarımız gerçekten buna epey önem veriyorlar ve ciddi yatırımlar yapmış durumdalar.” dedi.
“FİNANSAL OKUR YAZARLIĞIN DÜŞÜNÜLENDEN DAHA YÜKSEK OLDUĞU KANNATİNDEYİM”
Prof. Dr. Göksel Aşan, finansal okur yazarlığın da çok konuşulan ve tartışılan bir konu olduğu belirterek, şöyle devam etti:
“Biz başladık çalışmalara, sahaya çıkıyoruz gelecek haftalarda. Çok büyük bir anket çalışması yapıyoruz. Yaklaşık 20 bin deneğin olduğu bütün Türkiye’ye yayılacak, Anadolu’yu da çok daha iyi anlayabileceğimiz, bir büyük kanadı finansal okur yazarlık ama tabii içerisinde finansal davranışları, kararları alırken nelere dikkat ettikleri gibi konuları da analiz edebileceğimiz büyük bir çalışma olacak. Zannediyorum kasım ayı gibi o çalışmayı bitireceğiz. Buradan çıkan verileri filtreleyerek birçok sonuç çıkarmaya çalışacağız. Bu çalışmamız bitince o zaman anlayacağız gerçekten Türk insanının finansal okur yazarlık düzeyinin düşük mü yüksek mi olduğunu. Ben düşük olmadığını düşünenler arasındayım. Finansal okur yazarlığın düşünülenden daha yüksek olduğu kanaatindeyim.”
- Finansal HUB olması açısından önemli bir kurum. Körfez ülkeleri, Balkan borsalarıyla direkt işlem yapılabilir, bizim üzerimizden yapılacak işlemlerle brokerlik da yapılabilir. Çok ciddi bir regülasyon, hukuk yapısı ve plan gerekir, ve tüm bunlara bağlı kalmak gerekir. Örneğin Dubai’de finansal anlaşmazlıklar 2-3 haftada çözülüyor, sistemin çok hızlı işlemesi lazım. Diğer taraftan da vatandaş “benim işim niye bu kadar hızlı çözülmüyor!” diye huzursuz olabilir. Bu iş gücü ve know how’ı sağlayacak expatlar da gerekir. Uzmanlar Suud’dan kaçıyorlar mesela. Türkiye bir tercih olabilir bu aşamada. Avantajlarımız da var, dezavantajlarımız da var. Coğrafi olarak tüm dünyaya birkaç saatlik uçuşlarla ulaşabiliyoruz, tüm borsalara erişim mevcut, bunlar avantaj. Uygun bir hukuk sistemi olmaması ve kısa vadeci uygulamalar da dezavantajlarımız.
- Katılım bankacılığı konvansiyonel bankacılık içindeki payı o kadar destek ve özendirmeye rağmen bir türlü yükselmedi. Normalde nüfus Müslüman, çok rahat bir şekilde Türkiye bu alanda ön cepheye çıkabilir ama henüz bir atılım gerçekleşmedi katılım bankacılığında. Konvansiyonel bankacılıkta Türkiye’nin globalde rekabet şansı yok diyebiliriz belki ama katılım bankacılığında Türkiye çok net bir şekilde öne çıkabilir. Şimdilik iç pazara takılıp kalmış durumda bu sistem.
- Türkiye teknik resesyondan çıkıyor yakın zamanda. Zombi şirketlerden kurtulmamız lazım.
- Politika kısmında ABD ile S400 krizimiz mevcut. Suriye’deki gelişmeler de MGK’nın ana gündemi. Türkiye stratejik bir ortak olarak ABD’yle yakın temasta çalışıyor. Türkiye ABD tarafına S400’lerin bitmiş bir anlaşma olduğunu birkaç kere bildirdi, buna karşılık da ABD’nin yaptırım çalışmaları var. Türkiye ve ABD arasında bir restleşmeye karşı alınacak aksiyonlar MGK’nın en büyük konusu.
- Rusya’yla İdlib konuşuluyor, rejimin saldırıları devam ediyor. Türkiye yeni bir göç dalgası yaratmaması açısından saldırıların durdurulması yönünde görüşüyor. Savunma sanayiindeki işbirliğinin artırılması ve ekonomik ortaklıklar da bunun yanında görüşülen konular.
- Doğu akdeniz’de AB ve Rum kesimi Türkiye’nin başlattığı sondaj çalışmalarında Güney Kıbrıs’ın haklarını gözetmediği konuşuluyor.